Hüküm Dergisi Yayın Hayatına Başladı…

 

Dr. İhsan ŞENOCAK'ın riyasetinde yayın hayatına başlayan hüküm dergisi, Ümmetin Fikir ve Hareket Dergisi söylemiyle 3 Ocak'tan itibaren Gazete Bayilerinde yer almaya başladı… Aylık olarak basılan dergi sadece 1 Liradan satışa sunulurken 100 dergi üzeri siparişlerde %50 indirim yapılarak herkesin okuması için teşvik ediliyor. Dergi şuanda gazete bayilerinde satılmakta olup Din Bir Sen teşkilatlarınında abonelik sistemiyle bütün halkımıza duyurulması için çalışmalar yapılacaktır. 

Derginin ilk sayısında Dr. İhsan Şenocak, Muhammed Emin Saraç, Ahmet Buharlı, Halit İstanbullu, Erdal Erkan, Recep Yıldız, Selim Seyhan, Ahmet Açıkgöz ve Muhammed Maşalı gibi önemli hocalarımızın makaleleri ve yazıları yayın hayatına başlarken, Suriye’deki İslam inkılabına geniş yer verirken Suriye İslam İnkılabı Lideri er-Rifai;  “Türkiye Ensar, Biz Muhacir” başlıklı Dergiye özel açıklamalarda bulundu.

Hüküm Dergisinin İlk Sayısının Ön Yazısı şu şekilde;

Allah Azze ve Celle, “Ey ilim ve izzet libasına bürünen Peygamber! ‘Kum fe enzir… Kalk ve dünyaya müdahale et!” buyurduğunda O (sallallahu aleyhi ve sellem) herkesten daha yorgundu ve ashabı da azdı. Fakat tereddüt etmedi, vaktin kaç olduğuna bakmadı, kaktı ve uyardı; İdeologların yalanlarına karşı muhalled hakikati ilan etti. Yüreklere Sıbgatellah’ı/ Allah’ın boyasını, sürdü. Evde, sokakta, çarşıda hasılı hayatın her şubesinde İslam’a çağırdı; “Sadece İslam”, “Yalnız İslam”dedi. “Yer ve gökleri kim yarattı?” diye sorulunca koro halinde, “Allah” cevabını verenler, Onun haber verdiği yaratan ve yöneten Allah’a inanmadı. Mekke, Peygamber-i Ekber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hayata müdahil olmasını engelleyemeyince, Ona İslam’ın cahiliye örfüyle yeni bir terkibe gitmesini teklif etti. Yani Arap-İslam sentezi önerdi. Allah Resulü hiç düşünmeden teklifi geri çevirdi. Bunun üzerine kapılar, sokaklar üzerine kapandı. Mekke dinlemedi, Taif halkı taşladı, beşerin ufku daraldı, Allah Azze ve Celle’ye giden yol açıldı; Taif dönüşü Nahle vadisinde Onu cinler dinledi. Mekke’ye dönünce Müslümanların maddi anlamdaki zaafiyetine rağmen sistemin mutlaka değişeceği ve “Allah’ın Orduları”nın galip olacağı vaadini yineledi.

Bunlar olurken ashabın korunaklı bir bölgesi yoktu. Buna rağmen onlar da Allah Resulü gibi hayata müdahil oldular. Rahman Suresi nazil olunca Abdullah b. Mesud (radiyallahu anh) Dâru’n-Nedve’nin önüne gidip, “Dinleyin! İnsanı yaratan Allah konuşuyor.” dedi. Ebû Zer de (radiyallahu anh) davayı meydanlara taşıdı. Sahabe, yerde süründürülürken atın üzerindeki emperyalistlere “Mutaffifîn Suresini” okudu: “Veylü’l-lilmudaffıfîn: İktisadi hayatı sömürü üzerine kuran zalimlere sonsuza kadar veyl olsun.”

Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatın tam merkezinde durdu. Bâtılı cerhetti, Hakk’ı tutup ayağa kaldırdı. Sahabe gibi ulema da (radiyallahu anhum) Onun izinde yürüdü. Bütün ilmî ve fikrî ameliyelerini, “hayatı İslam’a uydurma” esası üzerine bina ettiler. Ebû Hanife (rahimehullah) ibadet, siyaset, iktisat, ceza hukuku başta olmak üzere hemen her konuda tam beş yüz bin içtihat yaptı. Uluslararası hukuk alanında en hacimli ilk kitabı (es-Siyeru’l-Kebîr/Sağîr) Onun öğrencisi İmam Muhammed kaleme aldı. Roma’nın hukuk fakültelerinden önce hukukun esaslarını Mebsût’ta elli üç babta bir araya getirdi. Bir filozof bu muhalled kitabı görünce, “Haza Kitab-u Muhammedikümu’l-Asgar fe Keyfe Kitab-u Muhammedikümu’l-Ekber/Küçük Muhammediniz’in kitabı bu ise, büyük Muhammediniz’in ki nasıl olur?” dedi ve iman etti.

Devlet-i Aliyye’nin ahir ömründe dinle devletin birbirinden ayrılma süreci başlayınca muvazene bozuldu. Hocaların önemli bir bölümü medreseye çekilip ibareyle meşgul oldu. Onların boşalttığı siyaset, iktisat, ceza hukuku dahil hemen her alanda “münevverler” diye iştihar eden zümre konuştu. Bunların kahir ekseriyeti Batı’nın gönüllü kültür ajanı çıkınca Hak’tan yana olduğunu iddia eden ve kendilerine İslamcı denen yeni bir taife türedi. İslamı yaşanan bir din olmaktan ziyade, konuşulan bir tasavvur olarak gören bu zümrenin elinde din, sabitelerini yitirdi. Hayatın kendisine uyduğu “İslam”dan, hayata uyan “İslam” moduna geçildi. Batıdaki sekülarist yapı olduğu gibi İslam coğrafyasına taşındı, ulema umuru dünyadan anlamayan zümre olarak addedildi. İlahiyat Fakülteleri ise bu savrulmanın neticesi olarak ortaya çıktı. Medrese gitti, ilahiyat geldi. Eskiyi, yenilenememekle eleştiren ilahiyat, yeni olarak sadece selefi tenkit etti. Siyasî, ictimaî konularda görüş beyan etmemede ısrar etti. Ulus merkezli faşist yapılanmaların İslam nazarından hal çaresinin nasıl olduğuna dair tek bir tez hazırlamadı. Bilad-ı İslam’da ümmetin kanının aktığı bir dönemde “kadının özel halini” müzakere etmek için toplandı.

Namazın sünnetlerini saymaktan aciz olan İslamcı ise, “mutlak müctehit” gibi her mevzuda hüküm beyan etti. İslam’a göre siyasi ve ictimaî mevzuların hal çaresinin nasıl olacağını ya da olmayacağını o belirledi. Sadece ilim meclislerinde konuşulması gereken mahrem mevzuları gazeteye, televizyona taşıdı. Allamelerin “Lâ edrî/bilmiyorum” dediği mevzularda “bana göre…” diye söze başlayıp “yıldırım fetva”lar neşretti. Ulemanın sadece dersle meşgul olması onu daha da cesaretlendirdi. Medrese sustu, İslamcı konuştu. İşte “İnkişaf” mecmuası, böyle bir zamanda yayın hayatına başladı. Ne var ki bazı Müslümanlar varlığından rahatsız oldu, durdurmanın yollarını aradı, ilgili müesseseden derginin isim hakkını satın alıp hakkımızda dava açtı. Uzun zaman devam eden mahkemeler neticesinde İnkişaf’a ara verildi. O sıra da Cemali bir tecelli oldu. Yeni Süleymaniye’miz; İfam kuruldu. Şimdi ilk mezunları farklı halkalarda Beydavî, Nesefî, Müslim, Hidaye, Cami gibi üst dersleri okutuyor. İnkişaf birdi. İfam’la yüz olarak geri döndü. İnkişaf’ta yazılan mevzular şimdi İfam’da müzakere edilmekte.

“Hüküm” İnkişaf’tan biraz farklı olarak hayatın fikir ve aksiyon cephesinde duracak. Ulemayı, umûr-u dünyaya müdahil olmaya, tepetaklak olmuş ehramı yeniden temelleri üzerine oturtmaya davet edecek. İslamcıya, her durumda İslam’ın varlığından rahatsız olan küfür yobazına ve muazzez Müslümana ayrı ayrı beyanda bulunacak. Hüküm, İslam nazarıyla neyin, nasıl olması gerektiğini anlatacak. İslamcıların oluşturduğu, “kayıtsız yaşam alanı”nı sorgulayacak. İdeolojilerin sorun ürettiği, sistemlerin sarsıldığı, İslamcıların farklı zarflar içerisinde “İslam” diye onun, bunun yorumunu arz ettiği bir zamanda“sadece İslam”, “yeniden İslam” diyecek. Allah Resulü’nün genel hatlarıyla tayin ettiği, müçtehit imamların ise tedvin ve tafsil ettiği İslam’ı anlatacak. Her şeyin değişebileceğini fakat hükmün asla değişmeyeceğini ilan edecek.

Hüküm, varoluş gayesine münasib bir şekilde “İşte iz, geliniz!” diyebildiği ölçüde kendini başarılı addedecektir. Gayret bizden, muvaffakıyet Allah Teâlâ’dandır.

Desk ve Din Bir Sen Olarak tüm teşkilat nezdinde Hüküm Dergisine yayın hayatında yardımcı olacağımızı belirtiyor, Hüküm Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.

 

 

 
























































































 
Yorumlar
Rasim YİĞİT tarafıdan 06-01-2013 17:31:19 Tarihinde yazıldı
HÜKÜM ALLAH'INDIR
HAZIRLAYAN,YAYINLAYAN,DUYURAN VE OKUYANLARDAN ALLAH RAZI OLSUN.
Menü
 
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
İletişim
Bize Ulaşın
0312 232 70 20
[email protected]
Din-Bir-Sen | Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası

Gazi Mustafa Kemal Bulvarı (GMK Bulvarı) No:39 / 20-21
Maltepe Çankaya / Ankara
Tel :+90 312 232 70 20
Fax :+90 312 232 70 21
Gsm:+90 530 505 63 36

[email protected]

 

Vergi Dairesi : Mithatpaşa V.D.        Vergi Numarası : 879 062 1718
IBAN NO : TR56 0001 0004 7152 5286 9150 01


 

© 2012 Tüm Hakları Saklıdır
Tasarım & Yazılım :
Networkbil.net