04.08.2011 Tarihli Radikal Gazetesi’nde Sayın Eyüp Can’ın Kaleme Aldığı Yazıya Müstenit Cevabımızdır.
Yazarın söylenen yerine söyleyeni konuştuğu, tahlil ve tenkit etme yerine tezyif ve tahkirde bulunduğu yazısını bir ruh hastasının doktor huzurunda sarf ettiği cümleler makamında kabul edip okumaya çalıştım.
Gördüm ki, insan hayatının her şubesinde etraflı bir malumatı olduğu izlenimi vermeye çalışan yazarın yazarlıkla alakası mübtedi bir muharrir seviyesinin altındadır. Zira daha yazısının bidayetinde beyanatımızın dinle, diyanetle alakası olmadığını belirterek, birlikte yaşadığı milletin Kitabı’na, tarihi tecrübesine ve medeni birikimine ne kadar yabancı olduğunu izhar etmiştir. Aile içindeki husumetin ‘polisten önce her iki taraftan seçilen hakemlere havale edilmesi’ şeklindeki önerimizi dinle ilişkilendiremeyen yazarın dini referansları arasında hangi kutsal metinler vardır. Neyi esas alarak kati hükümler vermekte ve söylediklerimizi reddetmektedir? Sayın yazar eğer Allah’ın son Kitab’ı Hz. Kur’an’a bakmış olsaydı Nisa suresinin 35. ayetinde mezkür hadisenin ifade ettiğimiz şekilde çözülmesi gerektiğini görecekti.
Bu durumda yazarın heyecanla adres aradığı aymazlık, saflık ve cehalet yaftalarının tek aidiyet merkezi vardır o da kendisidir.
Okumam esnasında gördüm ki, daha ilk cümleleri derin bir cehaleti havi olan yazı, paragraflar ilerledikçe emsalsiz bir cehalet çukuruna yuvarlanmaktadır. Yazarla aynı derekede olmak, o noktada tahlillerde bulunmak hem temsil ettiğimiz hakikatlere hem de onları paylaştığımız maşer-i vicdana haksızlık olacaktır. Bu yüzden diğer cümlelerle meşgul olup onları tahlil etmekten istinkâf ettim. Şunu da düşündüm; yazısından tedavi kabul etmez bir tekebbür ve cehalet marazına yakalandığı anlaşılan sayın yazarı kendi dünyasında onu teselli edecek unsurlarla baş başa bırakmak sağlık ve selameti adına daha uygun bir tercih olacaktır. Ayrıca böyle bir tercih bizler adına insanı bir vecibedir.
Bu ifadelerden sayın yazara karşı öfke duyduğum hükmüne varmak doğru bir istinbat olmayacaktır. Sahip olduğu köşesinde sanki birilerinin metin yazarı gibi feryat eden ve bu feryat sürecinde taşkınlık yapıp muhatabını zem, ilgili olduğu şahıslara da mücamelede bulunan sayın yazara sureti katiyyede kızmıyorum, kızamam da… Bu, öfke melekelerimi kaybettiğim anlamına gelmez. Kızmamam, yaşadığı toplumun değerlerine ve onun kitabına yabancı olan birisini muhatap kabul etmememden mütevellittir.
Sayın yazara kardeşane bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Şayet dini konularda kati hükümler verme iştiyakınız devam edecekse bunun için size “Ufuk TURU” yetmez. Bütün ameliyelerinize paydos deyip bir Hocaefendiye rıhle yapın ve bidayetinden nihayetine İslami ilimleri tahsil edin. Edin ki, bundan sonra en yanlışı en doğru makamda anlatma zilletinden azat olun.
Lütfi ŞENOCAK
Din-Bir-Sen Genel Başkanı