ARTIK BIÇAK KEMİĞİ KESTİ!
DESK ve Din-Bir-Sen Genel Başkanı Lütfi Şenocak, son günlerde Gaziantep’te, Hakkari de Şırnak’ta meydana gelen eli kanlı terör örgütü PKK’nın sivil-asker demeden insanımıza karşı gerçekleştirdiği menfur saldırıları ve Beytüşşebab ta güvenlik güçlerimize karşı yapılan hain saldırıda 10 askerimizin şehit edilmesini esefle kınıyan ve ülkemizin başındaki bu terör belasının artık elbirliğiyle defedilmesi ve terörün kökünün kazınmasını ile ilgili bir basın açıklamasında bulundu.
Şenocak açıklamasında “Bizler 3 kıtaya ve farklı milletlerden milyonlarca kişiye asırlarca, adil bir şekilde hükmeden, gittiği topraklara barışı, huzuru, refahı götüren ulu çınar Osmanlı’nın torunlarıyız. Bu ülke, bize Osmanlı Devleti’nin mirasıdır. Bugün Anadolu’da Türkünden Kürdü ne, Laz’ından Çerkez’ine, Boşnak tan Arnavut’una daha birçok farklı etnik kökene sahip milyonlarca kişi asırlardır bir arada yaşamaktadır. Bu ülkenin kurumları ve kanunları hiçbir ırkı diğer ırklardan farklı bir uygulamaya tabi tutmamıştır. Anadolu insanı bugüne kadar bu mozaik yapısı içerisinde huzurlu bir şekilde barış içerisinde yaşamıştır. Farklı ırka sahip bir çok insan birbirinin soyuna bakmaksızın “din kardeşliği” ortak paydasında birleşip dini yönden ve insani olarak birbirini sevip saymıştır. Hatta bu sevgi saygı ve muhabbet o derece fazladır ki farklı ırktan gelen bu insanlar birbirlerinden kız alıp vererek zamanla birbirleri ile akraba olmuşlardır. Anadolu halkı bu kozmopolit yapısıyla kökeni ne olursa olsun artık birbirinden ayrılmaz bir bütünün birer parçası haline gelmiştir.”dedi.
Şenocak açıklamasında “Hangi milletten, hangi dinden geldiğine bakılmaksızın ülkemiz sınırları içerisinde yaşayan her insan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Vatandaşlık bizi bir arada tutan üst paydadır. Soyumuz, ırkımız her ne olursa olsun hepimiz devletimiz nezdinde eşit haklara sahip birer vatandaşız. Aynı şekilde dinimiz de bizleri bir arada tutan, bizleri kardeş yapan en yüce değerimizdir. Bugün ülkemizin %99’u müslümandır ve dinimize göre “Müslüman Müslümansın kardeşidir.” Yani bizler vatandaşlıktan öte birer kardeşiz. Böyle de olmak zorundayız. Çünkü hiç birimiz doğarken hangi ailede, hangi ırktan, hangi şartlar altında doğacağımızı seçme lüksüne sahip değildik. Bizlerin hangi ırktan ve hangi ailelerden dünyaya geleceğimiz Yüce Yaradanın takdirindedir. Ve dünyaya geldikten sonra ırkımızı değiştirmemiz de mümkün değildir. Bu nedenlerle elimizde olmayan gerekçelerle sahip olduğumuz ırkımız yüzünden birimizin diğerimizden üstün olduğunu söylememiz de zaten mümkün değildir. Peygamber Efendimizin veda hutbesinde belirttiği üzere hiçbir ırkın başka bir ırka üstünlüğü söz konusu değildir.
Bizler bu topraklarda senelerdir bu bilinçle bir arada yaşamaktayız. Bu ülkeyi hepimiz kurduk. İstiklal harbinde hiçbir ırk gözetmeden dedelerimiz aynı cephelerde savaştılar. Dolayısıyla bu ülke hepimizin ülkesidir. Bir ülkeye benim ülkem diyebilmek için illa ki ülkenin isminin ırkımızın ismiyle aynı olmak zorunluluğu yoktur. Zaten bu pratik olarak da mümkün değildir. Bu ülke, kahraman dedelerimizin bizlere bu isimle bıraktıkları bir emanettir. Bu nedenle “Türkiye” devletinin isminden kimse gocunmamalı bilakis hepimiz bu isimden övünç ve mutluluk duymalıyız. Bu da ülkemizin bekası ve bütünlüğü için kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Türk devletinin geçmişindeki kahramanlıklar ve başarılar hepimizindir.
Bugün PKK adıyla terör olaylarını gerçekleştiren eli kanlı örgütün Kürt kökenli kardeşlerimizle hiçbir ilgisi yoktur ve ne bu örgüt, ne de bu örgütün bir terör örgütü olduğunu dahi söyleyemeyen malum siyasi partinin meclisteki malum vekilleri, kesinlikle Kürt halkının temsilcisi değillerdir. Bugüne kadar ve bugün, Kürt kökenli çok sayıda insanımızın devletin üst kademelerinde çok sayıda üst düzey görevlerde yer aldığı düşünülürse Türkiye Cumhuriyeti devletinin herhangi bir Kürt vatandaşına farklı davrandığı ve Türk vatandaşına göre ayrım yaptığı söylenemez. Bu nedenle aslında Kürt sorunu olarak ifade edilen bu sorun gerçekte toplum nezdinde var olmayan, ancak belirli kesimlerce oluşturulmak istenen suni bir sorundur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerek Osmanlının mirasçısı olması ve büyük çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle, gerek farklı kökendeki çok sayıda insanın kardeşçe yaşadığı ve cephelerde birlikte çarpışma şerefine yükselttiği kardeşliği ve geçmişiyle, gerekse jeopolitik konumu nedeniyle tüm dünya devletlerinin önemsediği, görmezden gelemediği, gözlerini üzerinden ayırmadıkları ve sürekli olarak çekindikleri bir devlet olmuştur. Bu nedenle ülkemizin aleni veya gizli çok sayıda düşmanı vardır. Bu düşmanlar, ülkemizin iyiye gitmesini, gelişmesini ve kalkınmasını istememektedirler. Yine bu devletler orta doğuda bulunan petrol rezervlerini ele geçirmek ve tüm dinler için kutsal sayılan birçok değeri üzerinde barındıran bu bereketli topraklarda hüküm sürmek istediklerinden ve “gittiğimiz yerlere dünyaya barış götürüyoruz” söylemiyle hareket ederek Ortadoğu devletleri üzerinde abluka kurmak istemektedirler. Bu nedenle bu coğrafyada Türkiye’nin önemini bilen bu dış güçler PKK adlı bu terör örgütüne gizlice destek olmaktadırlar. Gerçi artık bu desteği bilmeyen kalmamıştır. Ülkemizdeki terör, dış kaynaklı olduğundan ve sürekli dışarıdan beslendiğinden bugüne kadar bitirilmesi mümkün olamamıştır.
Ancak, bu konuda bıçak kemiğe dayanmaktan çıkmış artık kemiği kesmiştir. Bu konuda söylenecek hiçbir söz kalmamıştır. Hükümetimizin bugüne kadar “Kürt açılımı” adı altında yapmış olduğu düzenlemeler ne yazık ki aynı şekilde karşılık bulmamıştır. Geçmişte rüyada görsek inanmayacağımız bir çok müspet düzenleme yapılmasına rağmen kıymet bilinmemiş, taviz üstüne taviz istenmiştir. Kendisini Kürtlerin temsilcisi zanneden malum siyasi parti ise PKK ve yöneticilerinin boyunduruğundan kurtulamamış, sorunları meclis içerisinde demokratik yollarla çözme yoluna gidememiş, ne yazık ki bu sorunu çözme yollarını tıkamıştır. Buda yetmiyormuş gibi Milletvekilleri teröristlerle kucaklaşabiliyor adeta “çok iyi yapıyorsunuz sizi tebrik ediyoruz” dercesine samimi pozlar veriyorlar. Senelerdir ülkemizin başına bela olan terör olayları son günlerde maalesef ki çığırından çıkmıştır. İnsanımızın artık şehit haberi duymaya tahammülü kalmamıştır. Henüz 20 yaşında ve hayatının baharında olan ülkemizin pırıl pırıl gençleri göz göre göre şehit olmaktadır. Kürt kökenli bazı bilinçsiz vatandaşlarımız ise bu terör örgütüne destek vermek suretiyle teröre ne yazık ki alet olmaktadırlar. Böylece bu ülkede kardeş kardeşe vurdurulmak istenmektedir. Bugün bir çok şehit cenazesinde Kürtçe ağıtlar yakılması, bunun en iyi göstergesidir.”dedi.
Desk ve Din-Bir-Sen Genel Başkanı Lütfi Şenocak açıklamasının son bölümünde “Bu nedenlerle artık atılması gereken ne kadar adım varsa atılarak bu sorun bir an önce çözülmelidir. Siyasi parti liderlerimiz, milletvekillerimiz, sivil toplum örgüt temsilcilerimiz artık sadece şehit cenazelerinde bir araya gelmemelidirler. Her ortam ve zeminde oturup bir araya gelerek, el ele vererek bu sorunun en doğru yöntemle çözümü yolunda çalışmalar başlatıp artık bir önce bu konuda sonuç almalıdırlar. Bu hususta herkes elini taşın altına koymalıdır. Şehitlerimiz siyasi propagandaya alet edilmeden gerçek manada bu sorunun nasıl çözülebileceğine kafa yorulmalıdır. Muhalefet partilerimiz hükümetimizi sadece eleştirmek yerine, bu konuda proje ve çözümler hazırlayarak fikirlerini ve metotlarını hükümetle paylaşmalıdırlar. Şu an mecliste milletvekili olarak yer alan, bu milletin verdiği maaşla hayatını idame ettiren ve bu ülkenin evlatlarına kurşun sıkmış, yüzlerce anayı yavrusundan ayıran hain terör örgütüne mensup şahıslarla sarılıp poz vermeyi marifet bilen bazı milletvekilleri hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılarak bu kişilerin yargılanması yoluna gidilmesi ve bu milletvekillerinin bağlı oldukları siyasi partinin gerekirse kapatılması için dava açılması gerektiği artık toplum nezdinde kabul görmüş yadsınamaz bir gerçektir. Toplumun vicdanı artık rahatlatılmalıdır. İmralı’da bulunan bebek katiline yapılan uygulamaların tamamı yeniden gözden geçirilmelidir.
Kimse bu ülkenin sabırlarını zorlamamalıdır. Bu ülke, bu konuda gerek siyasi gerek askeri her türlü tedbir ve müdahaleye başvurmayı elbette ki en iyi şekilde bilir. Halkımız da ülkemiz üzerinde oynanmak istenen bu oyunun farkında ve bilincindedir. Bu nedenle hiç kimsenin bizi birbirimize düşürmeye gücü yetmez. Zaman, kenetlenme ve uyanma zamanıdır.
Ülkemiz üzerindeki bu terör belasını ancak yine elbirliğiyle hepimiz ortadan kaldırabiliriz. Birlik ve beraberlik içerisinde başımızı dimdik tutarak, hiçbir provokatif eyleme aldanmadan, kardeşlik duyguları içerisinde artık bu terör belasına son vermeliyiz. Hükümetimiz ise bu hususta hiçbir ülkenin desteği veya icazeti beklenmeden gerekli her türlü tedbiri almalı, gerekli etkili müdahaleleri artık gerçekleştirmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, son günlerde sivil-asker ayrımı yapılmadan gerçekleştirilen kanlı eylemler sonucunda şehit olan güvenlik görevlilerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabırlar, yaralı vatandaşlarımıza ve gazilerimize ise acil şifalar diliyoruz.
Ümit ve dua ediyoruz ki artık bu sorun çözülecek ve terör ülkemizden def’edilecektir.”dedi.