Millet olarak tarih sayfasına baktığımız zaman değişik zamanlarda iktidar kavgalarını, güç savaşlarını görürüz. Bu millet, 28 Şubat post modern darbesi ile tarihin kara günlerinden birini yaşamıştır. Anayasa’nın, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir,” hükmüne rağmen bu milletin üzerinde kirli oyunlar oynanmıştır, diyen Şenocak, bu milleti sırtından hançerleyenler bu milletin düşmanlarıdır, diyerek açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Türk tarihi boyunca gücünü kaos ve puslu ortamlardan alan bazı güç odakları, bu milletin olmazsa olmazı saydığı dini hassasiyetleri, eğitimi ve toplumun tüm katmanlarını zorbalık ve baskı ile değiştirecek bir uygulamaya girişmişler ve kirli oyunlarını “1.000 yıl sürdüreceklerini” açık bir şekilde deklare etmişlerdir.
Tıpkı tarihte olduğu gibi bu milletin bağrından çıkmış olan Silahlı Kuvvetler’in bünyesindeki bazı görevliler hükümeti düşürmeye, istifaya zorlamaya ya da iş göremez hâle getirmeye kalkışarak kendi emelleri doğrultusunda bu millete eşi benzeri görülmemiş acılar yaşatmışlardır. Hukuk kılıfı giydirilmiş yalanlarla insanlık suçu işleyen bu zalimler, suçu kanunlaştırmışlar, suç sayılacak yapılandırmalarıyla kurumlara ve sivil otoriteye müdahalede bulunmuşlardır. 28 Şubat süreci olarak adlandırılan bu süreçte bazı subay, çeşitli sivil toplum kuruluşları, basın, medya, iş dünyası, akademik ve bunların yardakçılığını yapan eğitim ve bürokrat düzeylerindeki destekçileri hükümete karşı kampanya başlatarak itibarsızlaştırıp cebren istifaya zorlamışlardır. Bunlarla gizli ve açık iletişime girerek meşru hükümeti iş göremez hâle düşürmeye çalışmışlardır. "Demokrasiye balans ayarı yapıyoruz" diyen subaylar, demokrasiyi öldürmüşler, görevlerinin dışına çıkarak suç işlemişlerdir.
28 Şubat sürecinde “Demokrasiye balans ayarı” yapan Silahlı Kuvvetler, eğitim sisteminde köklü değişikliğe gidilmesini sağlamış, zorunlu eğitimi kesintisiz eğitime çevirmek suretiyle İmam-Hatip Liselerinin ve tüm meslek liselerinin orta kısımlarının kapatılarak Kur’an eğitimine yaş sınırı getirilmesini sağlamıştır. Yine bu mantığın ürünü olarak Hafızlık Kursları kapatılmış, dini cemaat ve dernekler kıskaca alınmış, üniversiteye giriş sınav sisteminin değiştirilmesiyle İmam-Hatip liseleri ve diğer meslek liselerinin alan dışında başka bölümlere yerleşmeleri imkânsız hâle getirilmiştir.
Evet, bu haksızlık bu hukuksuzluk yaşanırken, bazı meslek kuruluşları bazı sendikal kuruluşların Başkan ve yetkilileri bazı basın ve medyanın patronları, gazeteciler de kamuoyu oluşturma ve yönlendirme gayreti ve çabası içinde olmuşlardır.”
Şenocak açıklamasını şu şekilde tamamladı:
“28 Şubat sürecinde pek çok devlet memuru, öğretmenler, akademisyenler görevlerinden alınmış, işten atılmış, öğrenciler Anayasal hak olan eğitim-öğretim hakkından yoksun bırakılmışlardır. Pek çok insan hapse atılmıştır. Kendileri gibi düşünmeyenleri fişlemişlerdir. Diyanet çatısı altında çalışan kadın-erkek birçok görevli, ifa ettikleri görevlerinden dolayı fişlenerek suçlanmışlardır. Bu insanlar baskılara maruz kalmış, yıldırma ve sindirme politikaları uygulanmıştır. Bu süreçte fişlenen kamu görevlilerine disiplin cezaları verilmek suretiyle görev yerleri değiştirilmiş ve istifaya zorlanmışlardır.
Sonuç olarak; 28 Şubat’ın baş aktörleri ve bunların destekleyicisi ve yalaka takımları 1996 yılından günümüze kadar gerek 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun gerekse 5237 Sayılı Ceza Kanununun ilgili maddelerinde düzenlenen ve suç sayılan fiilleri defalarca müştereken işlemişlerdir. Suçun oluştuğundan şüphe yoktur. Faillerin cezalandırılması kaybedilenleri getir getirmeyecektir. Ancak bir nebze olsun o yorgun ve kırılgan gönüllerde rahatlama sağlayacaktır.”