Demokratik sendikalar Konfederasyonu (DESK) ve Din-Bir-Sen Genel Başkanı Lütfi Şenocak, her alanında kültür emperyalizmi tarafından kuşatıldığımızı, bu nedenle kültürel bozguna uğradığımızı söyledi.
Yazılı basın açıklaması yapan Şenocak, sosyal hayatın akışını düzenleyen birlikte yaşama sanatı erozyona uğradı. Kültürümüzün önemli unsurlarından biri olan hoşgörü ve yardımlaşma duyguları yok oldu. Bunun neticesinde bencil bir toplum oluştu, dedi.
Şenocak, açıklamasına şöyle devam etti: “Bugün, sosyal hayatın düzene girmesi için çeşitli hizmet kurumları faaliyette bulunuyor. Bu hizmet kurumları içinde gönüllü hizmet ederken Allah (c.c)’ın rızası mı isteniyor, yoksa bazı menfaatler mi gözetiliyor, sorularına dikkat etmek gerekiyor. Sosyal hizmet kurumları da hiçbir menfaat ve çıkar gözetmeden sadece manevi hizmeti dikkate almalıdır. Aksi halde o hizmet kurumunun da sosyal hayatın çarpık düzensizliği içinde kaybolması ihtimali vardır. Bu nedenle özellikle din hizmeti kavramının iyi anlaşılması gerekiyor.
Günümüzde nefsin tuzağına düşmek daha kolaydır. İnsan ihtiyaçları farklıdır. Dolayısıyla ihtirasları da farklılık arz eder. Kadın sığınma evleri ve huzurevlerini dikkate alacak olursak, kadının evinde zulme uğraması ve çocukların evlerini terk etmeleri, çocuk evleri, fuhuş, uyuşturucu gibi toplumun kanayan yarası haline gelmiş problemler, modern çağın insan ihtiyaçlarını ortaya çıkaran ihtiraslarının bir kısmıdır.Bu ihtiraslar bizi vurmuştur.
İslam medeniyetinde kimsesiz ve yardıma muhtaçlara el uzatma, onların iaşe, barınma ve her türlü ihtiyaçlarını karşılamada örnek bir medeniyetin kuşağıyız. Küçük, büyük, genç, yaşlı, hasta demeden kusurları örten, hataları bağışlayan hoşgörü kültürünün bireyleriyiz. Aile içinde kurulan sıcak, samimi, dürüst, ahlaki ve dini bağlarımızla aile fertlerini koruyan, kollayan ve yaşaması için destek veren bir ecdadın nesliyiz. Bizim medeniyet anlayışımız bırakınız sokak hayvanlarını, havada uçan kuşlara bile yardım elini uzatan, onları koruyan bir meşaledir.
Din hizmeti kavramını geniş bir çerçevede ele alıp değerlendirmek gerekir. Çünkü din, sadece camii ve mescitlerde yapılan ibadetlerle sınırlı değildir. Toplumun huzuru, mutluluğu, yaşama şekli bu kavramın içinde değerlendirilmelidir. Din, hayatı bir bütün olarak ele alır. Sosyal hayatın içinde her gün karşılaştığımız kimsesiz ve yardıma muhtaçlar, parklarda ve inşaatlarda barınmaya çalışan evsizler, hastalar, küsler v.b. insanları tanımak ve anlamak gerekir. İşte bu insanlara bir adım yaklaşmak din hizmetleri kavramının içinde yer alır.
Sosyal hayatın içindeki bireyleri gruplandırırsak; fakirler, orta düzey insanlar, zenginler, hasta, yaşlı ve kimsesizler v.b. şekilde yapılacak gruplandırmalar içinde bireyleri analiz etmek, bunların dertlerini, sıkıntılarını anlamak ve onlara sabır ve hoşgörü içinde yardım elini uzatmak gerekir. İşte bu görevleri yapacak olan hiç şüphesiz din görevlileridir.
Sosyal hayatın içinde toplumu değerlendirirken, din adamlarının, sosyal hayatın içinde daha etkin rol oynamalarını sağlamak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevidir. Bunun için etkili organizasyonlar yapmalıdır. Din görevlilerinin bu etkinliklerde rol alırken, onları mutlu etmesi de sağlanmalıdır.
Diyanet lâf üretme merkezi değil, çözüm üretme merkezi olmalıdır. Toplumun bütününü ilgilendiren konularda diyanet’in konuştuğunu, ancak çözüm üretmekte geç kaldığını ya da yetersiz kaldığını görüyoruz. Toplumun huzuru ve mutluluğu için dini hizmetleri doğru metotlarla ulaştırabilirseniz, gruplara uygun çalışmalar yapılırsa, sosyal hizmet kurumlarıyla sürekli bir şekilde, etkin, verimli ve zamanında hizmet verilebilmesi için bir plan dâhilinde çalışılır ve organizasyon iyi yapılırsa, sosyal hayatın içinde kurumlara, kişilere ve gruplara tarafsız bir şekilde gidilirse, kucaklayıcı bir yaklaşımla hizmet götürülürse Allah (c.c)’ın emri ve Peygamber (s.a.v.)’in ‘erdemliler hareketi’nin amacına ulaşılmış olur.