DİNİHABERCİ.COM: Basın açıklamalarınıza baktığımız zaman diyanet’i hem destekliyor, hem de eleştiriyorsunuz. Neden?
GENEL BAŞKAN: Din-Bir-Sen olarak, devletin kurum ve kuruluşlarına önyargılı olarak yaklaşmıyoruz. Hiçbir kurum art niyetli hareket etmediği gibi, Din-Bir-Sen olarak bizde hiçbir kuruma karşı art niyetli değiliz. Yapılan çalışmaların sağladığı faydaya, toplumsal gerçekliğine, milletimizin öz kültürüne uygun olup olmadığına, diyanet camiasında hizmet edenlerin sorunlarını çözüp çözmediğine bakıyoruz. Dolayısıyla sorunuzu bu çerçevede değerlendirecek olursak şöyle cevaplayabiliriz; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gerek toplumsal gerek çalışanlarına yönelik olumlu çalışmaları var. Takdirle karşıladığımız olumlu hizmetleri alkışlıyoruz.
Bunun yanında diyanet’in dışa kapalı olmasını eleştiriyoruz. Bize göre diyanet şeffaf değil. Eleştiri ve önerileri dikkate almadığını düşünüyoruz. Bu eleştirileri yaparken diyanet’i ve Sayın Başkan’ı rencide etmediğimizi düşünüyoruz. Zaten böyle bir amacımızda yok. Eleştirilerimizle diyanet’in gelişmesine katkı sağlamak istiyoruz. Diyanet’in bu eleştirileri dikkate alarak kendisini yenilemesini ve geliştirmesini arzuluyoruz.
Din-Bir-Sen olarak, bütün kurumlara eşit mesafedeyiz. Kimseye şirin gözükmek zorunda değiliz. Biz, sendikacılık yapıyoruz. Şahısların ve kurumların yanlışlarını alkışlarsak vesayetçi ve sarı sendikalardan bir farkımız kalmaz. Zaten o zaman sendikacılık yapmamızın bir anlamı olmaz.
Adil olmayan, personeli mağdur eden, personelin önemsenmediği intibaını uyandıran farklı uygulamalar nedeniyle eleştiriyoruz. Sendika olarak bunları eleştirmek hakkımızdır. Bizde eleştiri hakkımızı kullanıyoruz.
DİNİHABERCİ.COM: Bir açıklamanızda din görevlilerine yıpranma payı verilmesini istediniz, ancak çok dikkat çekmedi. Bu konuyu açar mısınız?
GENEL BAŞKAN: Evet, kesinlikle yok. Bir köy düşünün: Sabah ve yatsı namazına giden din görevlisi hayvan saldırısına uğrayabilir. Büyük kentlerde hayvan saldırısının yanı sıra gaspçıların, tinercilerin, her türlü insanın saldırısına maruz kalma tehlikesi var. Ayrıca camii içerisinde cemaatten insanların saldırısına maruz kalma tehlikeleri de var. Bu konuda basına yansıyan pek çok haber var. İmamlarımız darp ediliyor. Bugüne kadar bu konularda önlem alınabilmiş değil.
Bu tür tehlikelere karşı savunmasız, korunmasız ve açık bir şekilde görev yapan din görevlilerinin maaşlarında iyileştirme yapılmalıdır. Özlük hakları yeniden düzenlenmelidir. Asker ve poliste olduğu gibi din görevlilerine de yıpranma payı verilmelidir.
DİNİHABERCİ.COM: Din-Bir-Sen’e göre, Diyanet İşleri Başkanlığı camiayı okuyamıyor mu?
GENEL BAŞKAN: Evet, kesinlikle… Bile bile yanlışta ısrar edilir mi? Sendika olarak yanlışları açıklıyoruz. Öneri getiriyoruz ama dikkate alan yok. Sizde biliyorsunuz yönetmelikler durmadan değişiyor. Bu, günün şartlarını önceden tespit edemeyenlerin suçu… Yönetmeliklerin taslaklarını hazırlayanlar, Sayın Başkan’a öneride bulunan, düşünce ve fikirlerini ileri sürenler camianın sorunlarını göremiyorlar. Görmeye başladıkları zaman ise iş işten geçmiş oluyor. Bu sefer yeniden yönetmelik maddesi değişiyor. Bu tür uygulamalar kurumun saygınlığına gölge düşürüyor.
DİNİHABERCİ.COM: Vekil din görevlilerinin kadro taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
GENEL BAŞKAN: İmam Hatip Lisesi mezunlarının sayısı artarken din adamlarının sayısında bir artış olmuyor. İmam Hatip Lisesini okuyan herkesin din görevlisi olacağı şartı bulunmuyor. Başka bir alanında başka bir meslek dalında geçimini temin edebilir. Nitekim buna benzer çok imam hatipli bulunuyor. Öte yandan din görevlileri açığı var. Bu açığın doldurulması gerekiyor. Din görevlileri açığının bir kısmını vekillerle kapattınız, ama açık artarak devam ediyor. Çünkü Türkiye nüfusu her yıl artıyor. Buna paralel olarak camii ve mescit ihtiyacı hızla artıyor. Hızla artan açık ise vekillerle kapatılmaya çalışılırken, görev süresi dolanı kapı dışarı ediyorsunuz. Burada bir çelişki var. İhtiyacın giderilmesi noktasında bir eksiklik var. Vekiller niye kadro istiyor? Her yıl ‘acaba görev sürem dolunca kapı dışarı edilecek miyim?’ endişesini çoluğuyla çocuğuyla yaşamamak için istiyor. İş güvencesi olsun istiyor. Kadrolu personelin tüm haklarından yararlanabilmek için istiyor. İleri demokrasilerin uygulandığı ülkelerde herhalde böyle bir mağduriyete göz yumulmazdı.
DİNİHABERCİ.COM: “Önce insan sonra sendikacılık” tan neyi kastediyorsunuz?
GENEL BAŞKAN: Din-Bir-Sen olarak insan odaklı düşünüyoruz. İlime, bilime saygılı olan sendikamız, özellikle din görevlilerinin öğrenmesinden yanadır.
Din görevlileri arasında huzur ve kardeşlik ortamının tesis edilmesi zorunludur. Barış ve kardeşlik duyguları içinde yaşamamız gerekiyor. Adaletle hükmedilmesi gerekiyor. Özellikle yetkili sendika temsilcilerinin baskıları nedeniyle Müftülük çalışanları zor durumda bırakılıyor. Bunlar, ister istemez adaletten şaşıyorlar. Din Bir-Sen olarak, adil ve hakkaniyetli davranmayı, şeffaf sendikacılıktan yana olmayı şiar edinmiş bir sendikayız. İnsanları korkutan, sindiren, yıldıran, adil olmayan, hukuk ve hakkaniyet duygularından uzak bir sendikal anlayışa sahip değiliz.
Din görevlilerimiz görevlerini ifa ederken Peygamber Efendimizin (s.a.v.)yolunda olmalıdır. Sendikacılarda, din görevlilerinin gözyaşını akıtmamalı, aksine onların sıkıntılarını gidermelidir. Kalbi sıkıntı ve evhama sokmak yerine yarayı sarmak gerekir. Biz, böyle bir dinin mensupları olarak üzerimize aldığımız bu görevi layıkıyla yapmak zorundayız. Bunun için tabii ki, bilgi sahibi olmak, okumak, araştırmak ve incelemek gerekir.
Eksik bilgilerle yola çıkmak herkese zarar verir. Doğru ve yeterli bilgiyle yapılan hizmet ibadettir. Aksi ise insana zulümdür. Bugün içinde bulunduğumuz süreçte sendikacılık alanında din görevlilerine zulüm yapıldığına şahit oluyoruz. Bu zulüm cehaletin göstergesidir. Din-Bir-Sen olarak diyoruz ki, iyi ve güzel şeyler yapanlar kim olursa olsun yanındayız. Kötü şeyler yapanlar da kim olursa olsun karşısındayız.
Din Bir-Sen olarak, haksızlıklara son verilmesi, adil yönetim, haklının yanında yer alan sendikacılık anlayışı, din görevlilerinin her türlü güvenliğinin sağlanması, güçsüzlerin, kimsesizlerin, haklının korunması için iyi niyetli bir hareketi takip ediyoruz. Bu hareketin adı Hılful Fudul, yani ‘erdemliler hareketi’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in de aralarında bulunduğu bu hareketten yola çıkarak önce insan diyoruz. Ahlakı ve ahlaklı olmayı esas alıyoruz. Temel ahlaki ilkeleri benimseyerek hareket ediyoruz. Toplumsal uzlaşmadan yanayız. Mevlâna gibi, ‘ne olursan ol yine gel’ diyoruz.
DİNİHABERCİ.COM: İslami İlimler Fakülteleri’nin açılmasını isteyen ilk sendikasınız. Bu fakültelerin açılması ne getirecek? Ülkeye faydası olacak mı?
GENEL BAŞKAN: Evet, ülkeye çok faydası olacak. Din-Bir-Sen’in en önemli özelliği projeler üretmesidir. Sendika olarak Türkiye’ye hizmet eden önemli bir Sivil Toplum Kuruluşuyuz. Sorunuza gelince, İlahiyat Fakülteleri sayısının artması bu alanda kaliteyi artırmıyor. 64 Üniversitede -bu sayı daha da artmış olabilir- İlahiyat Fakültesi var. Diğer üniversitelerde de açılması için çalışmalar yapılıyor.
İlahiyat Fakülteleri’ni de Tıp Fakülteleri gibi plansız programsız açarsanız, kalitesiz eğitim verilmesine neden olursunuz. İlahiyatçı enflasyonu yaşanır. İlahiyat Fakültelerinin kalitesi düşer. Televizyon kanallarında boy gösteren İlahiyatçı Profesörler çoğalır!
İlahiyat Fakülteleri ile eşdeğerde olan İslami İlimler Fakültelerinin açılarak bunun yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz. İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Fakültesi’nin amacı; dini, objektif öğretmek, öğrencilerin etkilenmeden kendi mantıklarıyla düşünebilme ve karar verme, bilginin temel kaynaklardan öğrenilmesi, edinilen bilgilerin uygulanması, bu bilgilerin İslam dünyasında yayılmasını sağlamak, bunların yanı sıra; vatanını, milletini, her şeyden önce eşref’i mahlûkat olarak insanı sevecek, bu kriterler birlikte değerlendirildiğinde mesleğine bağlı, mesleğini seven, mesleğinin gereğini yapan, bunları birlikte icra ederken ahlaki, öz kültürüne bağlı, yaşadığı toplumun değerlerine bağlı, saygılı ve ortak kültürel değerleriyle bağlı olduğu topluma faydalı olabilmek için çalışacak idealist, aynı zamanda mesleki açıdan kendisine özgüven duyacak, tam donanımlı Müslüman gençler yetiştirmek olduğuna göre, bu okullara tabii ki, ülkemizin ihtiyacı var. Ancak İslami İlimler Fakülteleri’nin açılması, bu alanda işlevsel olarak daha fonksiyonel rol oynayacaktır. İslam dünyasında, dinimizin ana kaynaklarından, hiçbir bölümünün gizlenmeden tüm gerçekliğiyle ortaya çıkarılarak öğrenilmesini, inanç, ibadet, ahlak esaslarının din gerçekliğiyle ilgisi bulunmayan kısımlarının çıkarılması, hukuk alanının ise günümüze göre yeniden açıklanması zorunluluğu vardır. Bu akademik çalışmalar hiç şüphesiz dinimizin daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Dinin içine yerleşmiş yanlış öğretilerin temizlenmesini sağlayacaktır.
İslami İlimler Fakülteleri, Türk-Arap ilişkilerinin ileri düzeye çıkmasında önemli rol oynayacaktır. Karşılıklı olarak; İslami, felsefi, sanat tarihi ve diğer bilim dallarında akademik araştırma yapılmasına, kültürel ve ekonomik ilişkilerin yoğun şekilde kurulmasına ve ülkelerin birbirleriyle daha yakın ilişki içinde olmalarını sağlayacaktır.
Bu nedenle İslami İlimler Fakülteleri’nin misyonu ve vizyonu çok farklıdır. Üniversitelerde bu fakültelerin kurulmasını önemsiyoruz.
DİNİHABERCİ.COM: Sendika olarak Lisans Tamamlama Programı (İLİTAM) konusunda çok çalışma yaptınız. Bu çalışmalardan söz eder misiniz?
GENEL BAŞKAN: Lisans Tamamlama Programı (İLİTAM)’nın yalnız din görevlileriyle sınırlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konudaki düşüncelerimizi 01.12.2014 tarihli yazımızla YÖK’e ilettik.
Bilindiği gibi İlahiyat Lisans Tamamlama (İLİTAM) Programı, Ankara Üniversitesi ile Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi başta olmak üzere bazı üniversitelerde uygulanmaktadır. Ancak İlahiyat Lisans Tamamlama (İLİTAM) Programı uygulamada, İmam Hatip Liselerinden mezun olan ve halen Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan İlahiyat Önlisans mezunu din görevlilerine karşı haksızlığa neden olmaktadır. Çünkü İLİTAM Programına, diğer ortaöğretim okullarından mezun olan ve amacı sadece bir işe girebilmek olan ve açıktan ilahiyat önlisans bitiren herkes girebilmektedir. Hâlbuki İLİTAM’ın amacı, İmam Hatip Lisesini bitirerek ilahiyat önlisans mezunu olan din görevlilerini İlahiyat Fakültesi mezunu yapmak olmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yapan ilahiyat önlisans mezunları, ortaöğretim de alan dersleri olarak; Kur’an- Kerim, Arapça, Temel Dini Bilgiler, Siyer, Fıkıh, tefsir, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Hadis, İslam Tarihi, Kelam, Hitabet ve mesleki Uygulama, Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi, Mantık, Psikoloji, Sosyoloji, Geometri, Dini Musiki, Hüsn-ü Hat, Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Girişimcilik, Bilgi Kuramı, Proje Hazırlama gibi dersleri okurken, normal lise mezunları alan derslerini okumuyorlar. Dolayısıyla ilahiyat temeli olmayan öğrenciler, önlisans programını okurken bu derslere yabancı, öğrenmeden ve bilgisiz bir şekilde mezun oluyorlar. Ayrıca işe alımlarda din görevlilerinin yerini alan bu öğrenciler ikinci bir haksızlığa neden oluyor. Dini konularda emek ve zaman harcayarak, yeterli bilgi ile mezun olan din görevlileri, Türk toplumuna doğru ve güvenilir dini bilgiler aktarmak üzere kendilerini yetiştirmiş aydın bir din adamı olarak millete hizmet ediyorlar. Dolayısıyla uygulamadaki haksızlığın giderilmesi için, İlahiyat Lisans Tamamlama (İLİTAM) Programı sadece Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatlarında din görevlisi olarak görev yapan önlisans mezunları ile sınırlı olmalıdır. Bu nedenle din görevlileri dışındaki ilahiyat önlisans mezunu öğrencilerin İLİTAM Programına alınmaması gerektiğini düşünüyoruz.