Din-Bir-Sen Genel Başkanı Yusuf Özdemir; vaaz etme yetkisi olan Din Görevlilerine “kürsü dokunulmazlığı” istedi.
Yusuf Özdemir, son dönemlerde din görevlilerine karşı ülkemiz genelinde sergilenen saldırgan tutumu endişeyle takip ettiklerini belirterek, din görevlilerinin görev ve yetkileri diğer memurlarda olduğu gibi kanun ve yönetmelikle belirlenmiştir. Ancak din görevlilerinin görevlerinin mahiyeti diğerlerine benzemez, diyerek basın açıklaması yaptı.
Özdemir, açıklamasında şunları söyledi: “Din Görevlileri mesai mefhumu olmadan 24 saat halkın içindedir. Cemaatin yaşadığı bütün sorunlarla isteseler de istemeseler de ilgilenmek durumundalar. Toplumsal gerçekler onları buna mecbur kılıyor. Herkes din görevlisini kendi derdine çare mercii olarak görüyor. İstedikleri neticeyi alamayanlar işgüzarlığa soyunabiliyor. Bu da doğal olarak birçok sorunu beraberinde getiriyor.
Kürsüden söylenen sözleri, cemaatin bir kısmı kendi görüşü doğrultusunda yorumlayıp çeşitli manalar yükleyebiliyor. Hele “siyaset yapmak” gibi göreceli kavramlar art niyetli insanlara fırsat sağlıyor. Sonuçta şikâyet ve soruşturma devreye giriyor ve neticede çeşitli mağduriyetlere yol açabiliyor. Tabi ki küskünlük ve huzursuzluklar da cabası. Bu arada görev azmini yitiren ve gönlü kırılan görevliler hiç kimsenin aklına bile gelmiyor. Son zamanlarda ülkemiz genelinde din görevlilerine yapılan menfur saldırılar bu bağlamda üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken olaylardan sadece bir kaçı. Yasin Gündoğdu ve benzerinde yerinden yurdundan edilen teşkilat mensuplarını arayıp soran var mı? Bu insanlar ne yapıyor ne ediyor, kimse merak etmiyor mu.”
Bu insanların kolay yetişmediğini ama her nedense çok kolay harcandıklarını ifade eden Özdemir, açıklamasına şöyle devam etti: “Bu insanlar, ailesi gibi gördükleri kurumlarının iyi ve kötü günlerinde hep yanında oldular. Yeri geldi horlandılar yeri geldi bedel ödediler. Bu kadar dini müessesenin teşekkülünde hep en önde oldular. Başlarının dara düşmesi halinde kendi kurumlarının yanlarında olmasını arzu etmeleri en tabii haklarıdır. Sahipsizlik içgüdüsü hâkim öğe haline gelirse, bu durum bumerang işlevi görür. Neticede insan kazanmak yerine, eldekini kaybetmek söz konusu olur ki, bunu kimse göze alamaz. Aksi halde adalet duygusu derinden sarsılır ve herkes kaybeder. İşte bu insanlara bu gözle bakılıyor ve bu şekilde davranılıyor.
Vaaz etme yetkisine sahip din görevlileri ve vaizler, Kur'an ve sünneti anlatırken neyi söyleyeyim de başım ağrımasın diye veya konuştuktan sonra başıma ne tür sıkıntı gelecek diye kara kara düşünmemeli. Allah’ın emir ve yasaklarını yutkunmadan rahatça anlatabilmeli. Eğitimlerini Kur'an ve sünneti anlatmak için alan ve bu konuda birçok sınavdan geçen bu görevliler, dini konularda bildikleri doğruları cemaatine ve halka anlatamadıklarında görevlerini hakkıyla yapamadıkları inancıyla kendilerini vebalde hissedecekler. Ülkemizdeki dini hayatın mahiyetini şöyle bir incelediğimiz zaman gerçek İslam’ı anlatmanın gereği daha iyi anlaşılacaktır.
Sendikamızca 28 Şubat 2010 tarihinde bu konuyla alakalı Diyanet İşleri Başkanlığımıza bir rapor sunulmuştu. Her nedense bu girişimden bugüne kadar herhangi bir sonuç çıkmadı. Bu vesileyle din görevlilerinin görevleri sebebiyle söylediklerinden dolayı sorumlu tutulmamasının gereğine inanıyoruz ve bu meselenin kanuni çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. Bu itibarla vaaz etme yetkisi olan din görevlileri ve vaizlerin görevlerini daha verimli icra edebilmelerine imkân tanımak için bu kardeşlerimize “kürsü dokunulmazlığı hakkı” tanınmalıdır. Bu imkânın din görevlilerine tanınması halinde cemaatle daha güçlü bağlar kurulması sağlanacaktır ve arzu edilen netice daha kolay alınacaktır.”