Çalışan-Sen ve Din Bir Sen Genel Başkanı Yusuf Özdemir, sözleşmelilere tanınan 3+1 düzenlemesini yetersiz gördüğünü belirtirken “Ailenin evlilik sözleşmesi dışında başka sözleşmesi olamaz” deyip sözleşmeli personel uygulamasına en kısa sürede son verilmesi gerektiğini vurguladı.
Özdemir, sözleşmelilerle ilgili olarak şu açıklamalarda bulundu:
Sözleşmeli personelin sözleşme sürelerinin 4+2’den 3+1’e düşürülmesi, sözleşmeli olarak görev yapan öğretmen, sağlık çalışanları ve din görevlilerinden bir kısmına yönelik yapılan düzenlemeyi anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu kanaatiyle eksik buluyoruz.
Bu konuda masaya oturan yetkili sendikanın komisyonu tam olarak bilgilendirmediği kanaatimizi de belirtelim. Anlaşılan o ki çıkarılan düzenleme birbirinden habersiz tarafların dostlar işte görsün, torba dolsun kabilinden yaptıkları bir değişiklik.
Sözleşmeli personellerin en büyük sorunu aile birliği ve iş güvencesinin olmamasıdır. Bunun yanında kariyer ve liyakatta çalışma arkadaşlarıyla aynı statü ve psikolojide yarışamayan sözleşmelilerin adalet ve eşitlik sorunu bulunduğu gibi her geçen bu sorunlar yeni sorunları da tetiklemektedir.
Göreve sözleşmeli başlayan personel maalesef amirinin iki dudağı arasında çıkacak olumsuz bir cümle ile işini kaybetme korkusu yaşamaktadır. İşinden olma korkusu nedeniyledir ki sözleşmeli personel kendini gerçekleştirme ve yeteneklerini ortaya koyma konusunda benliğini ortaya koyamamaktadır.
Eşi ve işi arasında tercih yapmak zorunda kalan sözleşmelinin tabi olduğu zorunlu görev, aile kurumunu baltalarken eşler arası sevgi bağını da zayıflatmaktadır. Zorunlu görevde direnen devlet, anne baba terbiyesinden mahrum kalan çocuklarda çıkacak psikolojik sorunların topluma vereceği zararı hesaba katmamaktadır.
Aile birliği, din ve ülke birliği demektir. Aile birliğini zedeleyen sözleşmede süre mecburiyetine derhal son verilmelidir. Bilinmelidir ki her tür akdin sözleşmesi olabilir ama ailenin evlilik akdi dışında bir başka sözleşmesi olamaz.
Sözleşmeli personelin mantalitesinde verimliliği arttırma ve özellikle mahrumiyet olarak bilinen bölgelerde öğretmen alanında görülen açığı kapama amacı yatmaktadır.
Verimliliği arttırmanın yolu, sözleşmelinin tepesinde demoklesin kılıcı gibi duran “işten çıkarma tehdidi” değildir. Sözleşmelinin başına atadığınız idareci ile yanına koyduğunuz diğer personelin ne derece verimli ve yeterli olduğuna dair bir istatistikte yapılmadığına göre aynı iş yerinde zorlama mevzuat ile birilerinden verimlilik beklemek makul bir çözüm değildir.
İş yerinde verimliliğin artması, emek vereni alınteri ile tehdit etmekten öte bireysel ve toplumsal ahlak, sorumluluk bilinci, adalet, denetlenebilirlik ve iş barışı işle mümkündür.
Ülkenin her hangi bir yerinde var olan mahrumiyet bölgelerindeki istihdam açığı zoraki çalıştırılan personelden ziyade bölge halkının eğitime kazandırılması, bölge ihtiyaçlarına göre yöre halkının istihdam edilmesi, bölgede bulunan farklı birimler arası koordinasyon ile çalışanın sosyal mutluluğunun sağlanması, ilave ücretlerle cazibenin arttırılması, bölgedeki idarecilerin personele göstereceği saygı ve önemle giderilebilir.
Son yıllarda üniversiteli mezunların işsizlik katsayısının artışı ile birlikte mahrumiyet bölgelerimizde çalışmak isteyen insan sayısının arttığı bir ortamda sözleşmeli ısrarı güncelliğini yitirmiş durumdadır. On yıl öncenin şartlarını hala var görüp değişim göstermemek sıkıntıyı arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.