Bir elmanın iki yarısıyız.

Güzel ülkemin güzel insanları gözyaşları içinde. Kutsal toprağımın her köşesinden ağıtlar yükseliyor. Altında özgürce nefes aldığım al bayrağım akıtılan her kanın adeta sembolü oldu.

Son zamanlarda ey halkım! Evet, son zamanlarda kara bulut çöktü üzerimize. Dört yanımızdan bıçakla saldırıyorlar. Hançerliyorlar kalbimizi. Sırtımızı dönsek kalleşçe saplanıyor yüreğimize hançer. Önümüzü dönsek hain yüzleri tanıyamıyoruz.

Gece yatarken şehit haberi alıyoruz ve uyuyamıyoruz. Biraz gözkapaklarımız kapansa kâbuslarla uyanıyoruz. Sabah uyandığımızda korkudan haber dinleyemiyoruz. Terör, küçük yavrularımıza kadar yüreğinden vurdu.

İki günde 31 şehit! Hangi yürek dayanır buna? Analar saçını başını yolmaz mı? Eşlerin yürekleri dağlanmaz mı? Yavrular “baba gitme!” diye ağlamaz mı? Can mı dayanır, yürek mi dayanır bu acılara?

Bu millet çok savaşlar gördü, çok acılar çekti. Evlatlarını ölüme gönderdi. Kocalarını gözyaşları içinde uğurladı bir daha dönmeyeceklerini bile bile. Kiminin şehit haberi geldi, kiminin kolu, bacağı kopuk geldi, kimi esir düştü de döndüğünde karısını evlenmiş buldu. Bir evlat; “baba üşüyor musun?” diyor şehit mezarında, babasının toprağını okşayarak. Millet olarak gözyaşları içindeyiz. Yüreğimiz parçalanıyor, kalbimiz yerinden çıkacakmış gibi atıyor, ama öfkeden!

Şimdi bu öfke sel oldu sokaklara taştı. Gürül gürül çağlıyor; caddeleri yıkarak geçiyor. Önüne ne gelirse alıp götürüyor! Şimdi bu öfke caddelerde yükseliyor; çağıl çağıl coşuyor. Gittikçe yükseliyor, göğe merdiven olacak gibi. Allah Celle ve Celalûhü “Sabredin” diyor. “Ben sabredenleri severim.”  “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin; Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”(¹) Öfke selinin içinde kendimize azap ettiğimizin belki farkında değiliz! Öyle ya, Allah (c.c) ne dilerse o olur. Allah, bizleri uyarmıyor mu? Demiyor mu; “Ey iman edenler! Sabredin, tahammül gösterin; müteyakkız olun ve Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.”(²) Bize düşen sabretmek, tahammül etmek. Allah’a karşı gelmekten korunmak. Bu düşüncelerle o öfke selinin içinden sıyrılıp çıkmak.

Öfke seli bir fırına vuruyor! Yerle bir ediyor. İçinde ne var, ne yoksa önüne katıp götürüyor. Sahibi Kürt! Yıllardır aynı ilçede birlikte yaşadığımız, ekmeğini yediğimiz, karşılıklı ticaret yaptığımız… Cuma namazında omuz omuza saf durduğumuz, cenazelerimizde birlikte ağladığımız, düğünlerimizde halaya durduğumuz… O öfke seli o tekneyi batırıyor. Sonra Beypazarı’ndan, Kırıkkale’den, Yozgat’tan kötü haberler geliyor. Bunu Alanya takip ediyor ve çığ gibi büyüyor o sel! Tehlikeli olmaya başlıyor! Rüzgârla talaz oluyor, sonra tsunami’ye dönüşmeye başlıyor. Artık buna “dur!” demeli. Bu tsunami’nin içinden ben çekilirsem, sen çekilirsen, o çekilirse hızı yavaşlayacak ve yavaş yavaş kaybolacak. Aksi halde hepimizi birden alıp götürecek.

Çanakkale’de ve Anadolu’da omuz omuza düşmana karşı çarpıştığımız Haso ile Maho’ya terörist damgası vurulmuş! Ne kötü! Endişe verici, korkutucu ve derin derin iç çekip düşünmemize neden olması gereken vahim bir gelişme! Öfke fırtınası Haso’yu kaldırıp yere çarpmış! Maho bir köşe de ağlıyor; “Ben terörist değilim. Biz kardeşiz. Bin yıldır birlikte yaşıyoruz. Sizin canınıza nasıl kıyarım? İçimize nifak tohumları ekiyorlar! Bizi birbirimize düşman etmeye çalışıyorlar. Aramızda provokatörler var!” O öfke selinin içinden bir adam çıkıyor. Yalnız o, ondan başka konuşan yok: “Konuşturmayın PKK’lı teröristi! Vurun!” Tsunami üzerine çöküyor!

Devleti düşünüyorum! Varlığını. Nasıl kurulduğunu ve bugünlere nasıl gelindiğini. Anadolu topraklarında yaşayan Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’yü, Sünni’yi, Alevi’yi, Müslüman olanlarını ve gayrimüslimleri düşünüyorum: Ayrı dile, ayrı mezhebe, farklı inançlara sahip olsalar da düşmana karşı birlikte çarpışan kültür zenginliğimizi. Hepsi kardeş değil mi? Arkadaş, dost, komşu, akraba değil mi? Birbirini incitmekten korkan, kötülemekten kaçınan, yardımlaşan. Bu topraklara sahip çıkan…

Baş belası teröre lanet okuyorum. Salgın hastalık gibi yakamıza yapıştı. Huzurumuzu bozdu. Birlikte mutlu olduğumuz komşularımızla aramıza girdi. Birliğimizi, dirliğimizi bozdu. Güvenliğimize şüphe ile bakar olduk. Büyük tehdit altındayız. Büyük tehlike altındayız. Tsunami gibi üzerimize çöktü. Lanet olsun sana! Lanet olsun seni doğurana! Lanet olsun eline silah verene!

Gece yarısını çoktan geçti. Şimdi, soğukta titreyerek nöbet tutan kardeşlerimi düşünmeden uyuyabilir miyim? Kim bilir hangi yağmurun altında pembe hülyalardadır. Kim bilir onu düşündüğüm bu saatlerde, belki hain, kahpe bir kurşun kalbine saplanacak! Belki kahpe bir Amerikalının ya da Rus’un imalatı beynine saplanacak! Kar beyaz düşünceler içinde pembe hülyalardayken o ışık sönüverecek! Kim bilir hangi ana babanın yüreği dağlanacak, hangi kadın aşkına mahkûm olarak yaşayacak, hangi yavruların boynu bükük kalacak? Ve kim bilir hangi hayaller ebedi olarak sönecek.

“Vurulup tertemiz alnından toprağa düşen o asker,” bizim kardeşimiz, bizim evladımız. Yüreği yanmışken kabaran öfke, kim bilir hangi fırtınanın içinde kaybolacak? Hangi fırtınaya yakalanacak? O öfke kime ne kusacak? O öfkeyi anlamam gerek. O öfkeyle birlikte haykırmasam bile, o öfkeyi duymalıyım. O öfkeyi dinlemek zorundayım. Çünkü onlar; biz rahat rahat yiyelim, içelim, uyuyalım, eğlenelim diye toprağa düşen temiz kanların emanetleri. Onlar şehitlerimiz kadar kutsal.

Cenabı Allah (c.c) çok merhametlidir. Adaleti sever. Mağfireti bol olan ve kullarına nimetlerinden çokça ihsanda bulunan Rahman ve Rahim olandır. “Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ´süslü ve çekici´ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.(3) diyor ya Cenabı Allah (c.c), o halde sızlanmayalım, kendimizi paralamayalım. Asıl varılacak olan güzel mekânı düşünelim!

Masum insanlara sıkılan her kurşun kat kat karşılığını bulur.  Allah’ın gazabı büyük ve şiddetlidir. Birlikte yaşadığımız komşularımıza terörist damgası vurarak zan da bulunmak ne kötü. Aramıza giren provokatörler bizden önce konuşuyor. Bizden önce yürüyor, bizden önce koşuyor. Komşumuza vurulan her yumruk bizim tepemize inen emperyalizmin yumruğudur. Şimdi düşünmek zamanı, şimdi anlamak zamanı. Şimdi dostluğu pekiştirmek zamanı. Şimdi bir tas su ikram etmek zamanı. Niye fitneye kucak açıyoruz? Niye birbirimize olan güvenimizi sarsıyoruz? Gelin hep birlikte fitne ateşini söndürelim. Birbirimize güvenelim. Birbirimizi sevelim. Kucaklaşalım. Fitnenin peşinden gitmeyelim. Rüyalarımızı bozmayalım.

Diyarbekir’den coşkun bir yürek haykırdı! “Ben Türk’üm!” Hâlbuki o Kürt’tü. Ve şöyle dedi: “Türkler'le Kürtler bin senelik müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak hem maddi, hem manevi surette birleşmişlerdir.” Ve şu ünlü sözünü söylüyor: “Kürtler'i sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkler'i sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir.”(4) Türk Milliyetçiliği yapan bu Kürt’ün adı; Ziya Gökalp…

Alparslan Türkes’te şöyle diyordu: “Biz ne kadar Türk isek, Kürtler de o kadar Türk’tür. Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz.”

Ziya Gökalp, kendisine “Kürt” diyen Ali Kemal’e şöyle cevap vermişti:

Bana Türk Değil Diyene

Ben Türk’üm diyorsun, sen Türk değilsin!
İslâm’ım diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilâm.

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için
Ummadım bu işten asla mükafat
Bu yüzden bin türlü felaket çektim
Hiçbir an esefle demedim: Heyhat!

Hattâ ben olsaydım: Kürt. Arap, Çerkes,
İlk gayem olurdu Türk milleti!
Çünkü Türk kuvvetli olursa mutlak
Kurtarır her İslâm olan milleti.

Türk olsam, olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan, olmasan sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türk’ü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı.

Türklük hem mefkûrem hem de kanımdır
Sırtımdan alınmaz çünkü kürk değil!
Türklük hadimine “ Türk değil “ diyen
Soyca Türk olsa da “piçtir!” Türk değil!

Ziya GÖKALP

 

1-Bakara 153

2-Âl-i İmran 200

3-Âl-i İmran 14

4-Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, s. 118.

 

yazarın diğer yazıları
FETÖ/PDY...
19-07-2016 tarihinde eklendi
Resûl-ü Ekrem’in Mirasçısı 1
28-06-2016 tarihinde eklendi
Ahlak ve Din ekseninde birlikte yaşama…
15-01-2016 tarihinde eklendi
Zalime Merhamet Edilmez
15-01-2016 tarihinde eklendi
“Edep” mi dediniz?
15-01-2016 tarihinde eklendi
Bir elmanın iki yarısıyız.
15-01-2016 tarihinde eklendi
Menü
 
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
İletişim
Bize Ulaşın
0312 232 70 20
[email protected]
Din-Bir-Sen | Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası

Gazi Mustafa Kemal Bulvarı (GMK Bulvarı) No:39 / 20-21
Maltepe Çankaya / Ankara
Tel :+90 312 232 70 20
Fax :+90 312 232 70 21
Gsm:+90 530 505 63 36

[email protected]

 

Vergi Dairesi : Mithatpaşa V.D.        Vergi Numarası : 879 062 1718
IBAN NO : TR56 0001 0004 7152 5286 9150 01


 

© 2012 Tüm Hakları Saklıdır
Tasarım & Yazılım :
Networkbil.net