Resûl-ü Ekrem’in Mirasçısı 1

Çayımdan bir yudum aldıktan sonra çalışma masama geçtim. Kitaplığıma şöyle bir göz gezdirdikten sonra bir kitap alarak okumaya çalıştım. Nafile! Kitabı kapatıp yerine koydum. Beni üzüntüye boğan bir konu var! Ruhumu cendereye alıp sıktıkça sıkan, gırtlağıma basıp beni öldüresiye boğan, nefes almamı zorlayan ve kalp atışlarımı hızlandırarak beni rahatsız eden… Böyle bir konu beynimi kemirirken nasıl okuyabilirim? Rahat rahat oturup çayımı yudumlayabilirim!

Elime kâğıdı kalemi alıp başladım yazmaya.

Hz. Muhammedaleyhissalatu vesselam“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”diye buyuruyor. O’nun imamlığında ve devlet önderliğinde insanlar hakir görülmedi, horlanmadı, aşağılanmadı. Yahudi ve Hıristiyanlar inançlarını rahat bir şekilde yaşayabildiler. O’nun imamlığında insanlar gerçek dini öğrendiler. Dini, şahsi çıkarları için kullanmadılar. Peygamber Efendimiz sallallahû aleyhi vesselem zamanında din, hiçbir insana kurşun niyetine sıkılmadı. Riyakârlık yapılmadı. Hz. Peygamber’in çevresindeki Müslümanlar münafıklardan olmadılar. Onlar, inandıkları hak dinin çevresinde toplanarak o dinin emri ilahiyesini yerine getirdiler ve o din için seve seve ölümü göze aldılar. Dinden nemalanmayı düşünmedikleri gibi, dini öne sürerek tetikçilik yapmadılar. Sahtekâr yüzlerini din maskesi ile örtenlerden olmadılar. Onlar, Allah Celle ve Celalüh’ün “Mü’min kullarım”dediği Müslümanlardan oldular.

Allah Celle ve Celalüh buyuruyor ki;“(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (Nur: 30)

Resûl-ü Ekrem, İslam ümmetinin imamı olarak gözlerini harama dikmedi. Irzını korudu, Müslümanlara da Allah’ın buyruğunu iletti. Allah’tan korkan Müslüman ancak böyle davranabilir. Kendini her türlü haramdan korur. “Zinaya yaklaşmayın! O; hayâsızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir yoldur.” (İsra 32)ayeti kerimesini dikkate alan, bu ayetin ruhuna bağlı gerçek bir imam olan Hz. Muhammed kendini hayâsızlıktan korudu.

Şüphesiz ümmetin en faziletlisi O büyük imamdır. Davranışları ve her sözü hayır içindir. Ahlâk, edep, erkân onunla bütünleşmiştir. İnsana güzellik katan bu unsurlar onunla değer bulmuş, onun varlığıyla bütün güzellikleri ortaya çıkarmıştır.  En güzel davranışları o yapar, en güzel sözler onun ağzından dökülürdü. İnsan tarafından sergilenen davranışlar ve sözler hiç bu kadar değer kazanmamıştır. İnsanlar, ondaki bu güzellikleri görerek bu güzellikleri benimsediler. İnsan olmanın özellikleri şüphesiz bu güzelliklerde gizli. Eşref-i Mahlûkat olmak, bu davranışlarda anlam kazanıyor. Ahlak ve edep, onun varlığıyla anlam kazanıyor, değer buluyor ve insanı büyülüyor. Her türlü kötülükten kendini koruyor. İnsanlara iftira atmaktan, yalan söylemekten özenle kaçıyor. Haram yemekten sakınıyor. Hıristiyanları, Yahudileri ve puta tapan insanları hedef göstermekten kaçıyor. Ve temizliğine çok dikkat ediyor. Dış görünüşünün yanı sıra iç temizliğine büyük önem veriyor. Allah’ın buyurduğu gibi bir mü’min olabilmek için yaşıyor.

“Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini” söyleyen aleyhisselatu vesselam insanlara tebessüm ediyor. İnsanları muhabbetle kucaklıyor, O’nun muhabbetle kucaklaması ve güzel sözleri insanları cezbediyor ve mıknatıs gibi çekiyor. İnsanları kılık ve kıyafetlerine göre değerlendirmiyor. Zenginlik ve fakirliğine göre, rengine göre değerlendirmiyor. Hıristiyan’a da Yahudi’yi de saygı gösteriyor. Gayrimüslimlerin, Müslümanlara saygı ve güven duymasını sağlıyor. Ümmetin imamı olan O, insanlara hoşgörülü davranıyor, affediyor, saygı duyuyor ve Müslümanlar arasında güven duygusunu inşa ediyor. O, Hilful Fudul, yani Erdemliler Hareketi’nin bir üyesi oluyor. İnsanlar arasında huzurlu, mutlu ve güven duygusu ile tesis edilmiş bir yaşama vesile oluyor. İslam dininin emrettiği bütün güzellikleri topluma yaymak için uğraşıyor. Terbiye, nezaket, incelik, utanma duygusu, ahlak, edep, haramdan kaçınmak, yalan söylememek, Allah’ın nimetlerine saygı göstererek şükür etmek... Adab-ı muaşeret onunla vücut buluyor, onunla anlam kazanıyor.

Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam’ı eşref-i mahlûkat olarak en güzel insan en güzel ahlak en güzel edep, terbiye ve en güzel yaşam olarak düşünürken, aklıma mahallemize yapılan İhsaniye Camii geldi. Genç bir imam atanmıştı. Ben henüz lise 1 ya da 2. Sınıf talebesiyim. Hiç unutmam; hocamızın adı Ali Asker’di. Benden 3 ya da 4 yaş büyük olmalıydı. Ali Asker nur yüzlü bir imamdı. Ağır konuşur, hiçbir işinde acele etmezdi. Caminin tuvaletlerine özen gösterir ve temiz olması için gayret ederdi. Caminin içine ayrı özenirdi. “Burası Allah’ın evi” derdi. Caminin “Allah’ın evi” olduğunu ondan öğrendim. Neredeyse her hafta camiyi temizlerdi. Mahallenin kadınları kızları camiyi temizlemek için birbiriyle yarışırdı. Bunun nedeni imamımızdaki güzel ahlakın tesiriydi. Başını kaldırıp hiçbir kadına kıza baktığını mahalleli görmedi. En yakınındaki ben de görmedim. Mahallenin çocuklarını toplar, onlara Allah’ı ve Peygamber’i anlatırdı. İslam dinini öğretmek için gayretkeş bir imamdı. Mahallenin çocukları sabah namazına onunla başladılar. Sabah namazından sonra zikir çektiğimizi hiç unutmam. Kur’an okur ve sonrasında zikir ederdik. Gece evinde toplanır sohbet ederdik. Hele kış mevsiminin soğuk gecelerinde imamımızın demlediği tavşankanı çayı içerek sohbete doyamazdık. Kimsenin arkasından konuşmaz, hiç kimseyi kötülemezdi. Maaşını aldığı gün mahallenin çocuklarına gazoz ısmarlardı. Fakir birkaç aileye gizlice yardım ettiğini bilirim. Fileleri doldurur ve önceden tespit ettiği fakir ailelerin kapısını çalarak fileyi bırakır oradan uzaklaşırdık. Bunu yalnız benimle yapması beni daima gururlandırmıştır. Edep, terbiye, güzel ahlak konularında bize Peygamber’i örnek gösterir ve yaşantımızın bu şekilde olmasını isterdi. Bu şekilde yaşayan insanların başarılı olduklarını söyler ve örnekler verirdi.

Bir gün İlahiyat Fakültesini kazandığını öğrendim. Mahallelinin içi burkuldu. O giderken hepimiz ağladık. “Gitme. Daha çok gençsin. Bir daha kazanırsın. Sana alıştık” diyen yaşlı büyüklerimizin sözlerine tebessüm ederek cevap verdiğini hatırlıyorum. Mahalleli kadınların ağlayarak “Sen bizim evladımızsın. Kapımız her zaman açık. Bizi ziyarete gel.” Dediğini bugün gibi hatırlıyorum.

İmam Ali Asker ağabeyim İlahiyat Fakültesini okumak üzere mahallemizden ayrıldı. Hangi şehre okumaya gittiğini hatırlamıyorum. Bir daha görüşemedik. Kim bilir hangi şehirde, hangi çocuklara “güzel ahlakı öğretiyor”, hangi Müslüman topluluğuna vaaz ediyor, bilemiyorum. 

DEVAM EDECEK... 

yazarın diğer yazıları
FETÖ/PDY...
19-07-2016 tarihinde eklendi
Resûl-ü Ekrem’in Mirasçısı 1
28-06-2016 tarihinde eklendi
Ahlak ve Din ekseninde birlikte yaşama…
15-01-2016 tarihinde eklendi
Zalime Merhamet Edilmez
15-01-2016 tarihinde eklendi
“Edep” mi dediniz?
15-01-2016 tarihinde eklendi
Bir elmanın iki yarısıyız.
15-01-2016 tarihinde eklendi
Menü
 
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
İletişim
Bize Ulaşın
0312 232 70 20
[email protected]
Din-Bir-Sen | Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası

Gazi Mustafa Kemal Bulvarı (GMK Bulvarı) No:39 / 20-21
Maltepe Çankaya / Ankara
Tel :+90 312 232 70 20
Fax :+90 312 232 70 21
Gsm:+90 530 505 63 36

[email protected]

 

Vergi Dairesi : Mithatpaşa V.D.        Vergi Numarası : 879 062 1718
IBAN NO : TR56 0001 0004 7152 5286 9150 01


 

© 2012 Tüm Hakları Saklıdır
Tasarım & Yazılım :
Networkbil.net