Sendikalar, üyelerinin ortak, ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki hak ve menfaatlerini korumayı ve geliştirmeyi temel amaç sayar. Toplumumuzun sosyal, ahlaki, maddi ve manevi varlıklarının, temel hak ve özgürlüklerinin korunması için çalışır. Demokrasinin korunup yerleşmesine, sosyal adaletin ve barışın gerçekleşmesine yardımcı olmayı; milli birliğimizi ve ulusal ortak değerlerimizi koruyucu ve geliştirici sosyal ve kültürel faaliyetler yapmayı; ülkemizin gelişmesi ve evrensel hukuk normlarına uygun demokratik hukuk devleti anlayışının yerleşmesi, sivil toplumun kurumsallaşması konularında çalışmalar yapmayı amaçlar. Çalışmalarında Evrensel Hukuk İlkelerini ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı esas alır.
Belirttiğim ortak amaçlara ulaşabilmek için sendika yönetim kurullarının anlama ve kavrama yeteneklerinin yanı sıra, mevzuata hâkim olmaları, devlet organlarının işleyişini iyi bilmeleri, bunların yanı sıra ahlak ve erdem kavramlarına da sahip olmaları gerekir.
Günümüz sendikacılığında ortaya çıkan görüntü, sendikayı Genel Başkanların omuzlarında taşıdığı imajının yaratılmış olmasıdır ki, bu anlayış tamamen yanlıştır. İyi bir lider yetki ve görev dağılımını en iyi yapabilen ve sendikayı yönetim kurullarıyla birlikte omuzlayan liderdir. Bunun aksi söylem ve davranışlar liderin zayıflığını ve bilgisizliğini ortaya koyar. Bu nedenle özellikle genel başkanın liderlik vasıflarını taşıması gerekir.
Sendikalar üyeleriyle bütündür. Üye olmazsa sendikalar hayatta kalamaz. Bu itibarla sendikaların başta genel başkan olmak üzere, yönetim kurulları kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi görmemelidir. ‘Ben olmazsam sendika da olmaz’ düşüncesi yanlış ve tamamen kibrin alametidir. Özellikle Diyanet İş Kolunda faal sendikaların genel başkan ve yönetim kurulları mütevazı olmalıdır. Ne içinde bulundukları toplumdan ne de üyelerinden kendilerini soyutlamak gibi bir lüksleri olamaz. Onların içinde olmalı ve onlar gibi yaşamalıdır. Genel Başkan olduktan sonra davranışlarını, yaşantılarını, konuşmalarını ve çevrelerini değiştiren insanların, sendikanın genel amacı için çalıştığını söylemek doğru olmaz.
Sendikacı, ahlak ve edep kavramlarını ruhunda taşıyan insan olmalıdır. İnsanlık haysiyetine yaraşır şekilde davranmalı ve adil olmalıdır. Başta kendi mesleki ve insani saygınlığını koruyabilmeli, şahsında üyelerinin mesleki ve insani saygınlığına gölge düşürmemelidir. Milli ve manevi değerlere bağlılığını sadece söylemleriyle değil, aynı zamanda davranışları ve yaşantısıyla gösterebilmelidir. Sendikacı, şahsiyetini, kişiliğini, karakterini ve saygınlığını makamından alan kişi olmamalıdır. Makamı elinden gittiği zaman saygınlığını kaybeden bir Genel Başkan boşluğa düşer ve hiçlik duygusunun pençesinde kıvranır. Onurlu bir Genel Başkan günü geldiği zamanda çekip gitmesini bilmelidir.
İyi bir Genel Başkan, başında olduğu kurumun ilerlemesi, gelişmesi, hizmette kalitenin yükselmesi için çalışır. Sosyal, kültürel, ekonomik ve teknik olarak üyelerinin eğitilmesini sağlar. Adil ve tarafsız davranır. Kurumunun zarar görmemesi için gerekli tedbirleri alır.
İyi bir lider, dil, din, ırk, mezhep ve siyasi düşünce farkı gözetmeksizin her türlü ayrımcılığa karşı mücadele edebilmelidir. İnsanları ötekileştirici üslup ve davranışlardan kaçınmalı, sendikanın imkânlarını ahlaksızlığının ve edepsizliğinin arka bahçesi olarak kullanmamalıdır.
Günümüzde tanıdığımız, duyduğumuz öyle genel başkanlar var ki, sendikanın imkânlarını şahsi menfaatleri için fütursuzca ve zenginleşme aracı olarak kullanmış! Sendikanın ve üyelerinin gelişmesi, büyümesi ve mesleki bilgilerinin artırılması ve sendikanın amacına ulaşabilmesi için kullanılması gereken imkânları usulsüz harcamalarıyla adeta zarara uğratmış! Allah, Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in adını kullanarak gizli emellerinin, ahlaksızlıklarının, hırsızlıklarının üzerini örtmeye çalışmış, hem üyelerini hem toplumu kandırmış! Kalbi, dili ve davranışıyla yalan söyleyerek münafıklık batağına düşen bir Genel Başkan’ın insani değerlerden uzaklaşması sonucunda en aşağılık insan olması kaçınılmazdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) münafıklığın üç alametini sayarken şunları söylemiştir: 1-Konuşurken yalan söylemek, 2-Söz verdiğinde onu yerine getirmemek, 3- Kendine emanet verildiğinde hıyanet etmek.(¹)
Sendika Genel Başkanlarının ahlak ve edep kavramlarını iyi analiz etmeleri gerekir. Zira üyelerin karşısına çıkarken alnı ak, başı dik olarak onurlu bir şekilde çıkmak her şeyden önemlidir. Bir gün o koltuğu bıraktığımızda da saygınlığımızı, onurumuzu, şerefimizi koruyarak eski görev yerimize dönmek en hayırlı olanıdır.
Sözlerime son vermeden önce bir hikâye anlatmak istiyorum.
Bir kuş ağaca konmuş, bakmış karşısındaki yoldan bir derviş geliyor. Aldırış etmemiş güzel havanın tadını çıkarmaya başlamış. Bu sırada derviş gelmiş, kuşa bakmış, yerden bir taş alıp kuşa atmış. Bakmış, kuş hâlâ yerinde duruyor. İkinci taşı atmış, kuş yine yerinde duruyor. Üçüncü taşı atmış. Taş gelip kuşun kanadına değmiş ve kanadını kırmış! Kuş Hz. Süleyman’a koşmuş. Demiş ki, “Dervişin biri kanadımı kırdı.” Hz. Süleyman bakmış ve “Hemen o Derviş’i buraya getirin” demiş. Derviş, Hz. Süleyman’ın huzuruna çıkmış. Kendini savunmaya başlamış: “Yâ Hz. Süleyman, birinci taşı attım kuş kaçmadı. İkinci taşı attım yine kaçmadı. Üçüncü taşı atınca kanadına değdi. Eğer uçup gitseydi kanadı kırılmayacaktı. İsteyerek olmadı.” Hz. Süleyman, kuşa dönmüş; “Suç sende. Taşı attığında niye kaçmadın?” Kuş demiş ki, “Yâ Hz. Süleyman, Derviş’in bana zararı dokunmaz diye düşünerek ona güvendim.” Hz. Süleyman bakmış ki kuş haklı. “Peki, o halde sende onun kolunu kır.”demiş. Kuş; “Hayır. Olmaz. Ben onun kolunu kırmak istemiyorum.” Hz. Süleyman; “Peki, ne istiyorsun?” demiş. Kuş; “Onunu sakalını kesin. Başından sarığını, sırtından cüppesini alın ki bir daha başka bir kuşu kandırmasın.”
İşte böyle. Her kıssadan alınması gereken bir ders vardır.
Allah’a emanet olunuz.
(¹). Riyâzü’s Sâlihin Metni ve Eksiksiz Tercümesi. İmam Muhyiddin-i Nevevî. Tercüme Sıtkı Gülle, c: 1, s: 187, No: 200, Akit Gazetesi, İstanbul 2015.