Değerli kardeşlerim, önce gurbetin tanımı ile yazıma başlamak istiyorum. Gurbet, en yalın tanımıyla doğup büyüdüğümüz topraklardan başka bir yere gitmektir. Daha bilimsel bir tanımlama yapmaya kalkarsak şöyle demek doğru olacaktır; doğup büyüdüğünüz memlekette, eşinizi, dostunuzu, akrabalarınızı bırakarak başka bir şehre göç ederek yalnızlık, yabancılık ve gariplik çekme hali…
Çevremizde sıkça karşılaştığımız hallerden biridir. Ya kendimiz veya bir yakınımızın bu haline tanıklık etmişizdir. Yeri gelmişken burada kendimden örnek vermek istiyorum. Samsun’un Salıpazarı ilçesinde atalarımın doğduğu, yurt kurduğu, orada üreyip çoğaldığı ve sonra kadiri mutlak olan Allah’a döndükleri topraklarda ailem, akrabalarım, komşularımla yaşarken, Din-Bir-Sen Genel Başkanı seçilmem nedeniyle doğup büyüdüğüm topraklarımdan çıkıp Ankara’ya geldim.
Beşeri gurbet haline alışmak zor… Zira her gün selamlaştığım insanlar yok. Ne çorba ısmarladığım deli’m, ne de uyuşturucudan kurtarmak için camiye alıştırmaya çalıştığım alkoliklerim yok. Her gün namazdan sonra oturup sohbet ettiğim o tanıdık simalar yok. Ankara büyük kent. Ruhsuz, yorgun ve uykusuz simalarla karşılaşıyorum her gün. Bu kentte kendimi çok yalnız hissediyorum. Kiraladığım evde yalnız yaşıyorum ve sadece bu eve değil, her şeye karşı büyük yabancılık hissediyorum. Tanıdık yüzlerden, dostlarımın sohbetinden mahrum olmak benim için sanki bir ceza! Kendimi buraya ait hissedemiyorum. Aramızda benzer hiçbir şey göremiyorum.
Her gün yeni bir kitap okuyorum. Yalnızlığımı kitaplarla paylaşıyorum. Gelirken kitapçıya uğradım. Yeni bir kitap aldım. Cismani ve mânevî gurbetin anlatıldığı mutasavvufi bir kitap. Adından da anlayabileceğiniz gibi “cismâni” beşeri bir kavramdır ve beşeri gurbetin işaretini veriyor. Benim, şu an içinde bulunduğum yalnızlık ve çevreye karşı hissettiğim yabancılık hali…
Benim ilgilendiğim ve sizinde dikkatinizi çekmek istediğim yönü ise işin manevi boyutu… Gurbetin manevi, yani sufli yönü… Şimdi diyeceksiniz ki, gurbetin manevi yönü olur mu? “Gurbette iken ölen şehittir” hadisi şerifi bize gurbetin manevi boyutunun İslami yönünü gösteriyor. Daha çok tasavvufçuların üzerinde durduğu bir konudur bu husus.
Cismani varlığımızı yaşatan ruh, onu yaratan Allah’a kavuşmayı ister. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Hakk’ı talep gurbettir” buyuruyor. O halde ruhun asıl vatanı “ruhlar âlemi” dir diyebiliriz. Asıl vatanından ayrı kalan ruh hiç şüphesiz beşeri âlemde yalnızlık ve yabancılık çeker. Kendisini garip hisseder. Sonuçta asıl vatanına dönmeyi arzular. Bir hadisi şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Allah’ım, yalnızlıkta duyulan ızdırabımı gider, gurbetimi artır” dediği ifade ediliyor.
Çok manidardır ki, tasavvuf âlimleri de gurbetin çaresini Allah’a yakınlık olarak görmektedirler. Rivayet edilen bir hadis-i şerif’de“Cenab-ı Hakk nezdinde kulların en sevimlisi gariplerdir. Onlar dini adına halktan uzaklaşabilenlerdir ki, Meryem oğlu İsa ile haşrolunacaktır” buyuruluyor.
Dervişler bir yerde kalmazlar. Heybeleri omuzlarında sürekli o köy o kasaba o şehir gezer dururlar. Sanki kavuşmak istedikleri bir şey var! O’na kavuşmak için durmadan gezerler, aradıkça yanarlar, yandıkça o ateş dillerinden dökülür.
“Melâmî derler bize / Gurbet gurbet gider yolumuz bizim / Gurbet gurbet sızar yaşımız bizim / Hasret hırkasını melâmet takmışız / Gurbet gurbet kaynar aşımız.”
Ahmet Yesevi’de, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in garipliğini şöyle ifade etmiştir: “Medine’ye Resûl varıp oldu garip / Gariplikte mihnet çekip oldu habib / Cefa çekip Yaradan’a oldu karip / Garip olup engellerden aştım işte.”
Medine’ye Allah’ın Resulü olarak teşrif buyuran Efendimiz Hz. Peygamber (s.a.v.), artık ilahi garip olmuştur. Ahmet Yesevi, ilahi garipliği de şu mısralarında anlatıyor: “Gurbet değdi Mustafa gibi erenlere / Otuz üç bin sahabe ve yâranlara / Ebu Bekir, Ömer, Osman, Murtaza’ya / Gurbet değdi onlara hem dedim işte / Gurbet değse pişkin kılar çok hamları.”
Bu büyük kentte yalnız olduğumu düşünerek halimden şikâyet ettiğim için utanıyorum. Yabancılık çekerek kendimi garip hissettiğim için utanıyorum. Hâlbuki ruhun asıl vatanı olan o yüce kata erişebilmektir marifet. Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a yakınlaşabilmek için gurbetin tadını çıkarmalı… Çünkü Ruh, O’na yakınlaşabilmeyi arzuluyor. Gurbette yanmayı istiyor. İlahi gariplikten yana tavır alıyor.
Şimdi düşünüyorum, Allah’ın bana bahşettiği bu gurbetlikte bir hikmet yok mu?